26 Mayıs 2010 Çarşamba
Bu bir skandaldır:
Türkiye’de günlük ve Kürtçe yayın yapan tek gazete olan Azadiya Welat gazetesi eski yazı işleri müdürü Vedat Kurşun, 166 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı... Bir gazetecinin ‘işini’ yaptığı için cezalandırılması bu toplumun ayıbıdır ama ondan da ötede bu durum hukuka, basın özgürlüğüne, insan haklarına, evrensel ifade özgürlüğü ilkelerine, akla, mantığa da aykırıdır. Bir gazetecinin bu şekilde cezalandırılması eşine az rastlanır bir skandaldır ve skandal utanılacak şey demektir. Savcı, Vedat Kurşun için 525 yıl hapis cezası talep ediyor ve mahkeme insafa gelip 166 yıl 6 aya hükmediyor... Acaba dünyada bunun bir örneği daha var mıdır? Vedat Kurşun’a verilen bu ceza, Türkiye’deki rejimin niteliği hakkında da fikir veriyor. Bir zamanlar Kürtçe diye bir dilin ve Kürt diye bir ulusun varlığı kabul edilmiyordu. Şimdilerde Kürtçe’nin varlığı kabul ediliyor, üstelik Kürtçe yayın yapan TRT şeş gibi bir de devlet kanalı var, fakat Kürtçe yayına muhalif olmamak kaydıyla yaşama şansı tanınıyor. Oysa ifade özgürlüğünün temel mantığı eleştiri yapılabilmesidir, aksi halde varlık nedeni ortadan kalkar. Başta Vedat Kurşun olmak üzere, Azadiya Welat gezetesinin ve diğerler Kürtçe yayın yapan gazete ve dergilerin muhabir, yazar, yönetici ve sorumlularına yönelik baskı ve cezalandırmanın asıl nedeni, muhalif olmalarından, farklı, aykırı görüşleri dile getirmelerindendir. Eğer öyleyse bu ülkede ‘basın özgürlüğü’ denilenin reel bir karşılığı var mıdır?
Gazetedeki haber başlıkları bile suç sayılarak yüzlerce dava açıldığına bakılırsa, bu “biz muhalif Kürt gazetesi istemiyoruz” demeye geliyor... Gazete haberlerindeki “işkenceye karşı sessizlik” Diyarbakır’ın eski adı olan “Amed”, “Kürdistan”, “Gerilla” “Sayın Öcalan”... gibi kelimelerin örgüt propagandası sayılıp ağır cezaya çarptırılma gerekçesi yapılması, neyin amaçlandığını ve asıl niyeti de ortaya koyuyor. O kadar ki, bir şeyin suç sayılması için Azadiya Welat’da yayınlanması yeterli... Durum böyleyken, bir de ‘demokrasiden’, ‘demokratikleşmeden’, ‘açılımdan’ söz etmek, bu rejimin bir ironisidir. Halen onlarca muhalif, sosyalist, devrimci ve Kürtçe yayın yapan gazete ve dergi çalışanı hapishanelerde bulunuyor ve soruşturmalar, tutuklamalar, davalar ve mahkûmiyetler artıyor.
Vedat Kurşun’un görevini yapmaktan alıkonmasının, 166 yıl 6 ay hapse mahkûm edilmesinin, yönettiği gazetenin yasaklanmasının nedeni TMK ve TCK’da yer alan, uluslar arası basın Özgürlüğü ve haklarıyla hiçbir ilişkisi bulunmayan hükümlerdir. Bu hukuksal dayanakların 12 Eylül AFC’sinin uzantısı olduğunu belirtmekle birlikte, bu yasalar eliyle sosyalist, devrimci, muhalif ve Kürtçe yayın yapan gazete ve dergilere onlarca soruşturma, kapatma ve tazminat cezaları uygulanmaktadır. Vedat Kurşun ve diğer tutuklu gazetecilerin derhal serbest bırakılmasını talep ediyoruz. Vedat Kurşun’un acilen tahliye edilmesinin bir nedeni daha var: Kurşun hapishanede Hepatit B hastalığına yakalanmıştır, hapishane koşullarında tedavisi mümkün değildir.
Biz ‘Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi’ ve bu bildiriyi imzalayan kurum ve kişiler olarak, Vedat Kurşun’un ve ‘normal işlerini’ yaptıkları halde hapishanelerde bulunan gazetecilerin serbest bırakılmasını, özgür düşünceye ve tartışmaya engel olan yasal mevzuatın daha geç olmadan değiştirilmesini, muhalif yayınlar üzerindeki para cezaları, soruşturmalar ve tutuklamaların kaldırılmasını talep ediyoruz... Saygılarımızla...
Kurumlar:
Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi, Demokratik Haklar Federasyonu, DİP Girişimi, 78'liler Girişimi, Mazlum – Der, Devrimci 78'liler Federasyonu, Demokrasi ve Özgürlük Hareketi,BDP Genel Merkezi ve Meclis Grubu ,İHD Ankara Şube, SDP, ÇHD Ankara Şube, Türkiye Gerçeği Dergisi, KURD - DER,THYD - DER, ESP Ankara İl Örgütü, Sosyalist Parti Ankara İl Örgütü, EMEP Ankara İl Örgütü, EHP Ankara İl Örgütü, Günlük Gazetesi, Azadiya Welat Gazetesi, Özgür Üniversite, …
Kişiler:
İsmail Beşikçi, Fikret Başkaya, Sibel Özbudun, Temel Demirer, Adil Okay, Yücel Demirer, Ragıp Zarakolu, Attila Tuygan, Mahmut Konuk, Sait Çetinoğlu, Recep Maraşlı, Emrah Cilasun, Sungur savran, Şiar Rişvanoğlu, Hüseyin Gevher, Bedriye Yorgun, Sami TAN, İrfan AKTAN,Selma GÜNGÖR, Ahmet TELLİ, Sultan ÖZER, Hüsnü ÖNDÜL, Hasip KAPLAN, Hüseyin AYKOL, Emirali ŞİMŞEK, İsmet ASLAN, Mihraç Ural, Fikret Çalağan, ...
Destek için İmza Formu İmza Listesi
11 Mayıs 2010 Salı
Niteliksizlik Üzerine
Dunning-Kruger Sendromu
Televizyon izlerken birilerine bakıp da Ya bu adam bu sığlıkla nasıl buralara kadar gelebilmiş diye düşündüğünüz oldu mu hiç?
Ya da işyerinizde sizinle aynı ya da daha üst aşamada bir görevde olan bazıları, sizde büyük bir şaşkınlık uyandırdı mı?; onlara bakıp Bu cahillik, kendini bilmezlik nasıl fark edilmez? diye iç geçirdiniz mi?
Justin Kruger ve David Dunning adlı iki ABD li bu hissi çok yaşamış olacak ki, iki psikiyatri uzmanı , 10 yıl kadar önce bir teori ortaya attı :
Cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır.
Ve bunun üzerine bir araştırma başlatıldı . Fizyolojik ve zihinsel alanda yapılan çeşitli uygulamaların sonucunda şu bulgulara ulaşıldı:
Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.
Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimin dedir.
Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler.
Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar.
Bitmedi...
Cornell Üniversitesi ndeki öğrenciler arasında bir test yapıldı ve klasik Nasıl geçti?
sorusuna öğrencilerden yanıtlar istendi...
Soruların yüzde 10 una bile yanıt veremeyenlerin kendilerine güvenleri müthişti. Onların testin yüzde 60 ına doğru yanıt verdiklerini düşündükleri; hatta iyi günlerinde olmaları halinde yüzde 70 başarıya bile ulaşabileceklerine inandıkları ortaya çıktı.
Soruların yüzde 90 ından fazlasını doğru yanıtlayanlar ise en alçakgönüllü deneklerdi; soruların yüzde 70 ine doğru yanıt verdiklerini düşünüyorlardı.
Tüm bu sonuçlar bir araya getirildi ve Dunning-Kruger Sendromu'nun metni yazıldı:
İşinde çok iyi olduğuna yürekten inanan yetersiz kişi, kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve aslında yapamayacağı işlere talip olmaktan hiçbir rahatsızlık duymaz! Aksine her şeyin hakkı olduğunu düşünür!
Ancak bu cahillik ve haddini bilmeme karışımı mesleki açıdan müthiş bir itici güç oluşturur. Eksiler kariyer açısından artıya dönüşür.
Sonuçta, kifayetsiz muhterisler her zaman ve her yerde daha hızlı yükselirler... Bu arada, gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar çalışma hayatında fazla alçakgönüllü davranarak öne çıkmaz, yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmaz, kıymetlerinin bilinmesini beklerler...Tabii beklerken kırılır, kendilerini daha da geriye çekerler... Muhtemelen üstleri tarafından da ihtiras eksikliği ile suçlanırlar...
Ne olur fazla mütevazi olmayın !...
Siz de çevrenize şöyle bir bakın diyeceğim ama eminim bu satırları okurken bile aklınızdan bir dolu yüz, bir dolu isim geçti...
Bence Dunning ile Kruger in, bu çalışmalarıyla 2000 de, Nobel yerine Harvard Üniversitesi nin Ig Nobel ini alma nedeni cahil olmamalarıydı . Gönlümün nobelini bu ikiliye vererek yazımı Bertrand Russel in bir sözüyle bitiriyorum:
Dünyanın sorunu, akıllılar hep kuşku içindeyken aptalların küstahça kendilerinden emin
olmalarıdır.
Sarkis Hatspanian