21 Şubat 2011 Pazartesi
HUKUKSUZLUK SÜRÜYOR!
Kısa bir “Hapishane ziyareti” öyküsü
Yok canım, bu fotoğrafların benim yaptığım (daha doğrusu yapamadığım) ziyaretle bir ilgisi yok.
Ben, Bakırköy Kadın ve Çocuk Tutukevi’ne gitmeye “akim teşebbüs”te bulundum, Hasdal Kışlası’na değil.
Geçen hafta Salı günü, emektar DGM’de (Şimdi Beşiktaş Ağılaştırılmış Ağırceza Mahkemesi) bir düşünce suçu davası izlemeye gitmiştim. Aynen Pınar Selek’in “Bombasız Bombalama davası” gibi bir şeydi. Çevirmen Suzan Zengin, İşçi-Köylü gazetesi Kartal Büro temsilcisi. 28 Ağustos 2009 tarihinde evi basılıp gözaltına alınan Zengin, 1,5 yıldır Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutuklu. Yargılanma nedeni, Kartal'daki bir kahvehane baskını ve boş bir binada bulunan molotof kokteylleriyle ilgili. Suçi örgütü üyeliği ile suçlanıyor. Ama kendisine ne sorgularda, ne de mahkemede bu olaylarla ilgili hiçbir soru sorulmadığı gibi, sözü edilen kahve baskını(!?) hakkında ne kanıt var, ne tanık. Yani bu kahve baskını(!?) hikayesi fena halde Mısır Çarşısı bombalanmasını hatırlatıyor. Zengin aleyhine suçlamalar, dinlenen telefon konuşmalarına dayandırılmak isteniyor ama gazetenin kayıtlı telefonundan yapılan konuşmalar da her yerde yapılabilecek normal konuşmalar. Görülen o ki, asıl suçu “istenmeyen görüşlere” sahip olması.
Gidip kendisini ziyaret edeyim, yalnız olmadığını, ifade özgürlüğü ve demokrasiden yana olan kişi ve kurumların ona destek olduğunu söyleyeyim dedim. Bakırköy Kadın ve Çocuk Tutukevinde kalıyormuş. Hah, bir taşla iki kuş. Bir başka düşünce suçlusu, Nevin Berktaş da orada. Hani şu hapisteyken yazdığı “Hücrem” adlı kitabı yüzünden bir ceza daha alan, ama bu yenisi dahil tüm cezalarını, hatta birkaç yıl fazlasını da yattığı halde Adalet Bakanlığının –Bakırköy’den dönmeyen- yanlış hesabı yüzünden 6 ay daha yatmakta olan Nevin Berktaş’ı da ziyaret ederim.
Hemen bu işin yolunu araştırdım, ilgili genelgeyi bulup okudum, anladım ve Bakırköy Adliyesindeki bana izin vermeye yetkili savcı Aydın Yılmaz’ın kapısını tıklattım.
Dilekçemi okudu ve gayet net bir dille bu izni veremeyeceğini bildirdi. Nedenini sordum, benim genelgedeki koşulları taşımadığımı söyledi.
Biliyorum efendim. Ne yakın akrabasıyım, ne kayyum, ne de birşeyi. Zaten bu yüzden ziyaretim sizin izninize bağlı.
Benim böyle bir yetkim yok.
Genelgeye göre var efendim.
Yok efendim. Ben kimseye Nevin Berktaş'la görüşme izni vermedim.
(Alman milletvekili Andre Hunco özel izin almış ve Nevin’le görüşmüştü. O izin yukarıdan gelen direktifle verildiği için saymıyor.) Başkasına verdiniz, yetkiniz de var. (Vatan gazetesi yayın yönetmeni Tayfun Devecioğlu, onun izni ile Aylin Duruoğlu ile görüşmüş, yaptığı röportaj gazetede yayınlanmış.)
Ne demek, ben yalan mı söylüyorum? Bana hakaret ediyorsunuz!
(Eyvah, işi TCK’nın 215. maddesine sokacak. Kamu görevlisine, görevinden dolayı hakaret, 2 yıla kadar hapis) Hayır efendim, size hakaret etmiyorum, sadece o genelgeyi biliyorum, sizin yetkiniz var. Bana izin verip vermemek sizin takdirinize bırakılmış. Ben sadece bu izni “neden” vermediğinizi soruyorum.
Uygun bulmadığım için vermiyorum.
Peki, dilekçemeyazılı bir yanıt verin o zaman.
Lahavle çekti ama kendini tuttu. Dilekçenin altına el yazısıyla “Ziyaret yönetmeliğine göre şartlar oluşmadığından ziyaret izni verilmedi” notunu düştü, imzalayarak verdi.
Teşekkür edip çıktım.
Dev Bakırköy Adalet sarayının geniş koridorlarında yürürken düşündüm kendi kendime:
“Neden benim bu iki kadınla görüşmemden çekiniyor? Ben ne yapabilirim ki, görüşsem kime ne zararı olur bunun? Yoksa ben onlarla konuşup sonra bunları kamuoyuna duyursam Suzan Zengin’i yargılayan hakimleri etkilemekten TCK’nun 288. maddesi uyarınca üç yıla kadar hapisle yargılanabilirim, zarar görürüm diye beni korumak için mi böyle yaptı acaba?
Bu hakimler de amma alıngan ve kırılgan yahu. En büyük paşalar çok daha ağır bir suçtan yargılanan sanıkları hapisanede ziyaret edince etkilenmiyorlar da ben yapmak isteyince etkileniveriyorlar. Çok ayıpladım, çok. Peki ben izin alıp onları ziyaret etesem ve konuştuklarımızı yazsam mı basın için “Haber” değeri olurdu, izin verilmeyince mi olacak?
Ne olacak, sahi ne olacak bu işin sonu?
Bu iki kadın, göz göre göre haksız hukuksuz şekilde hapiste yatıyor.
Onlar orada yatarken ben gece huzur içinde nasıl yatıp uyuyayım?
Ya onları boş yere hapiste yatıranlar?
Pınar Selek’i göz göre göre, suçsuz olduğunu bile bile hapiste çürütmeye kalkan Yargıtay hakimleri gece nasıl rahat uyuyabiliyorlar, anlayamıyorum.
Şanar Yurdatapan
20.02.2011
TUTUKLU YAZAR NEVİN BERKTAŞ’A İLİŞKİN, DİYARBAKIR MİLLETVEKİLİ VE TBMM İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU ÜYESİ SAYIN AKIN BİRDAL’IN BASIN TOPLANTISI METNİ
Değerli Basın Temsilcileri,
Günümüzde İfade ve Basın Özgürlüğünün yine Türkiye’nin gündeminde oluşu Nevin Berktaş’a ilişkin düzenlediğimiz bu toplantıyı önemli kılmaktadır.
Başbakan, “8 yıldır sesini kıstığımız tek bir yayın organı yok, yasalarımız da buna müsaade etmez” diyor. Türk Ceza Yasası, Düşünce ve İfade Özgürlüğünü Engelleyen Maddeler, Terörle Mücadele yasası nedir? 50 gazeteci içerde, 100 gazeteci ve yazar da sırada! Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün ülkelerin ‘Basın Özgürlüğü’ karnesine göre son 8 yılda Türkiye, 39 sıra gerileyerek 138 inci sıraya düşmüştür.
Değerli Basın temsilcileri;
Nevin Berktaş, 2000 yılında Yediveren Yayınevince basılan “İnancın Sınandığı Zor Mekanlar : Hücreler” adlı kitabı ile örgüt propagandası yaptığı gerekçesi ile Bakırköy Kadın Cezaevinde tutuklu bulunmaktadır.
Nevin Berktaş, 1980’den itibaren yaklaşık 22 yılını cezaevlerinde geçiren, ülkemizde en uzun süre hapis yatmış kadın, siyasi tutukludur. Cezaevlerinde kaldığı süre boyunca hukuk dışı yaptırımlara boyun eğmediği için, hücre cezası da dahil, birçok cezaya maruz kalmış ve infazı yakılarak yıllarca içeride tutulmuştur. Bu hukuk dışı uygulamalar yetmezmiş gibi, infaz hesabında yapılan hata nedeniyle 5 yıl 7 ay fazla cezaya çarptırıldığı ve 1991’de yürürlüğe giren kısmi aftan yararlandırılmadığı tespit edilmiş ve 2007 yılında cezasının dolmasına 6 ay kala tahliye edilmiştir. 3 Kasım 2010 tarihinde de içeride yazdığı kitap nedeniyle yeniden tutuklanmıştır.
Berktaş devletin F tipi cezaevlerine geçişe hazırlandığı bir dönemde, 12 Eylül cezaevlerindeki hücreleri ve o hücrelerde geçirdiği işkenceleri anlatan “İnancın Sınandığı Zor Mekanlar: Hücreler” adlı bir kitap yazdı. Kitap Nisan 2000 tarihinde Yediveren Yayınevince basıldı. Yayınlandığı günden 7 gün sonra toplatıldı, hakkında davalar açıldı, para ve hapis cezaları verildi. Yasa değişiklikleri ile bu davalar düştüğü halde, yeniden dava açıldı.
Geçtiğimiz yıl yayınevi sahibine para cezası, kitabın yazarı Nevin BERKTAŞ’a ise 10 ay hapis, 461 milyon para cezası verildi ve bu karar Yargıtay tarafından onaylandı. Avukatları bu cezanın, Nevin BERKTAŞ’ın daha önceden haksız yere yattığı 5 yıl 7 aydan düşülmesini istedi ancak mahkeme bu talebi reddetti. Berktaş, tutuklanarak Bakırköy Kadın Cezaevine götürüldü.
Ülkemizde; Terörle Mücadele Yasası (TMY) olmak üzere çeşitli yasal düzenlemelerle düşünce ve ifade özgürlüğüne, basın özgürlüğüne yönelik saldırılar her geçen gün artıyor. Düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında açılan davaların sayısı 1200’ü geçmiş durumdadır. Nevin Berktaş dahil halen cezaevlerinde 11’i yazı işleri müdürü 50’nin üzerinde gazeteci ve yazar tutuklu bulunmaktadır. Bektaş’ın tutuklanması, 12 Eylül Referandumunda “EVET” çıkması durumunda, Türkiye’nin demokratikleşeceğini, özgürleşeceğini söyleyen AKP iktidarının vaadlerinin, gerçek hayatta hiçbir karşılığının olmadığının çarpıcı bir örneğidir. Ayrıca darbecilerden hesap sorulacağı söylenmişti. 12 Eylülcülerin yargılanması bir yana, darbecilerden Kenan Evren’in adının verildiği caddelerden bile adı kaldırılamamaktadır.
Değerli basın temsilcileri;
İfade ve basın özgürlüğü evrenseldir. Bu özgürlük, insanlığın gözetiminde ve korumasındadır. Bedenin değil ama sözün hapsi, demokrasilerde görülür olmamalıdır çünkü uluslar arası denetimin altındadır.
Düşünce ve basın özgürlüğü; demokrasinin, insan hak ve özgürlüklerinin olmazsa olmazıdır. İçerde gazetecisi, yazarı bulunan bir ülkenin bunlardan söz etmesi; ne inandırıcı ne de güven vericidir. Bu nedenle Nevin BERKTAŞ’ın serbest bırakılmasını istiyor, bu konuda yapılan çağrılara ve girişimlere duyarlı olunmasını bekliyoruz.21.2.2011
ANKARA DÜŞÜNCEYE ÖZGÜRLÜK GİRİŞİMİNİN AÇIKLAMASI
NEVİN BERKTAŞ, SUZAN ZENGİN VE TÜM POLİTİK TUTUKLULARA ÖZGÜRLÜK!
“İnancın sınandığı zor mekanlar”ı, “hücreler”i yazdı Nevin Berktaş.
“Başımdan geçenler üzerinden, bu hücreleri anlatmak istedim. Ortaçağın izbe hücrelerinden hiç farkı olmayan, farelerin, Çukurova yılanlarının mesken tuttuğu, kibritin bile alev almadığı vıcık vıcık nemli duvarlarıyla küçücük bir hücrede nasıl yaşanır bilinsin istedim. Zorla İstiklal Marşı söyletmek, ‘komutanım’ dedirtmek, ön ilikletmek, tek tip elbise giydirmek, en basit insani ihtiyaçlarını bile yaptırmamak nasıl bir işkencedir bilinsin istedim”.. diyor Nevin Berktaş.
Baş eğdiremediği insanları hücrelerde çürütmek sistemin “hukuku”, insanın yattığı hücreyi yazması ise yeni bir “suç”!..
Başbakan’a, hükümet üyelerine ve yandaş medyanın kalemşörlerine bakarsanız; “Türkiye’de düşünce özgürlüğünün önünde hiçbir engel yok, demokrasi ileri düzeyde, darbecilerle de hesaplaşıyoruz”.. vb.
Arap dünyasındaki halk isyanları karşısında ise Türkiye’yi İslam dünyasının “örnek demokrasisi” diye tanımlıyorlar.
Şimdi bu “örnek demokrasi”nin karne notlarına birkaç satır başıyla hep birlikte bakalım :
- Ömrünün yaklaşık 22 yılını 12 Eylül zindanlarında geçiren, Türkiye’nin en uzun süre hapis yatan kadın siyasi mahkumu Nevin Berktaş, yattığı hücrelerin hikayesini yazdığı için 3 Kasım 2010 tarihinden beri tekrar hapishaneye tıkılıyor. Hem de devletten 5 yıl 7 ay hapis alacağı varken. Hem de aynı kitaptan daha önce verilen 3 yıl 6 ay 15 günlük ceza infaz edilmişken yasa değişince itiraz üzerine yeniden yargılanıp 10 aya hüküm giyerek ikinci kez infaz ediliyor. Bunun adı da “düşünce özgürlüğü, ileri demokrasi ve 12 Eylül Darbecileriyle hesaplaşmak” oluyor!..
- Gazeteci-çevirmen Suzan Zengin, tamamen gazetecilik faaliyetinden dolayı tutuklanıyor, iddianamenin hazırlanıp ilk duruşmaya çıkarılması 1 yılı buluyor. İkinci duruşması 6 ay sonraya bırakılıyor ve 6 ay sonra bir 6 ay daha gün veriliyor. “Tutukluluk halinin devamına…” denerek!..
- Azadiya Welat Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Vedat Kurşun 166 yıl 6 ay hapisle cezalandırıldı, ardından gelen Bedri Anıl’a da 52 yıl isteniyor. Bunun adı da “basın özgürlüğü” oluyor herhalde.
- Evinde, işyerinde, üzerinde bir çakı bıçağı dahi bulunmayan 2000 Kürt siyasetçi “ silahlı terör örgütü” üyeliği iddiasıyla iki yılı aşkın süredir tutuklu ve yargılama sürecinde anadillerinden “bilinmeyen bir dil” diye söz ediliyor.
- “Türkiye’de soykırım vardır. Dün Ermenilere uygulanan soykırım bugün Kürtlere uygulanmaktadır” diyen araştırmacı yazar Temel Demirer, ceza tehdidi altında yargılanmaya devam ediyor hâlâ…
- Hrant Dink Ermeni halkının yaşadığı soykırımı anlattığı, devletin “tabu”larına dokunduğu için önce mahkeme salonlarında hedef haline getirildi, ardından bütün dünyaya adeta ilan edilerek taammüden işlenen bir devlet cinayetiyle katledildi. Aradan geçen 4 yılda cinayette rol oynayan devlet görevlilerinden hiç biri mahkeme önüne bile çıkarılmadı.
Bu ülkede “Ermeni” adı küfür, “Ermeni öldürmek” ise “kahramanlık” nasıl olsa!..
- Cumhurbaşkanı, Başbakan İran’da, Mısır’da, Tunus’ta sokağa çıkanları “demokrasi kahramanları” diye alkışlıyor ama kendi ülkesinde sokağa çıkan öğrencileri, işçileri, kamu emekçilerini, işsizleri, yoksul halk kesimlerini, Kürtleri “terörist” diye panzerlerle, coplarla, gaz bombalarıyla, plastik mermilerle dağıtmaya çalışıyor.
- Yasal Siyasal faaliyet gösteren SDP Genel Başkanı, Genel Başkan Yardımcıları, MYK üyeleri, TÖP yöneticileri ,Sosyalist Parti yöneticileri uyduruk gerekçelerle ‘’terör örgütü yöneticiliği’’ iddiasıyla aylardır tutuklu veya fiili sürgün hayatı yaşıyor.
- Kemal TÜRKLER’in ,Abdi İpekçi’nin,Cavit Orhan TÜTENGİL’in,Uğur MUMCU’nun, Musa ANTER’in ve daha nicelerinin katilleri elini kolunu sallayarak aramızda dolaşıyor.
- 17 Bin faili meçhul (!) cinayet, yakılıp yıkılan 4 bin civarında köy yerinden yurdundan sürülen 4 milyon civarında insan,
Diz boyu yoksulluk…
Boğazına kadar yolsuzluk…
Sefalet…
Çürümüşlük…
Milyonlarca işsiz…
Milyonlarca güvencesiz çalışan…
Tersanelerde, sanayi sitelerinde dakika başı iş kazaları, günübirlik iş cinayetleri …
…Ve nihayet Kürt Coğrafyasında; dağlarda, ovalarda, derin vadilerde, kuytuluklarda, toplu mezarlardan, topraktan fışkıran cesetler, insan kemikleri…
Hangi ‘’adalet’’ten, hangi ‘’ileri demokrasi’’den, hangi ‘’insan hakları’’, ’’düşünce özgürlüğü’’, ’’basın özgürlüğü’’ vb. den söz ediyorsunuz.
Bu ülkede emekçiler ve ezilenler Kürtler,Ermeniler,Aleviler,Romanlar,Êzidîler, Süryaniler vb. için adalet yok, ‘’demokrasi’’ ; ’’örnek’’ veya ‘’ileri’’ değil düpedüz sahte. İnsan hakları, düşünce özgürlüğü, basın özgürlüğü vb. ile ilgili sözler ise retorikten ibaret, tamamen palavra, kuyruklu yalan!..
Bir insan devletten ‘’hapis alacaklısı’’ olur mu?..
Nevin BERKTAŞ devletten 5 yıl 7 ay ‘’hapis alacaklısı’’!...
Devlet kendi ‘’hukuku’’ içinde bile Nevin BERKTAŞ’ı 5 yıl 7 ay fazladan hapiste yatırmış.
Üstüne üstlük ‘’yattığı hücreyi yazdığı için’’ 3 Kasım 2010’dan itibaren 10 ay daha yatırmak için hapse kapatıyor,üstelik aynı ‘’suç’’ tan dolayı ikinci kez!..
Adeta intikam alıyor!..
Adeta;’’sen misin bizim hücremizi beğenmeyen, kötüleyen’’ … dercesine!..
Nevin BERKTAŞ’ı yattığı hücreyi yazdığı için hapse tıkanlara, yaşadığımız örnekleri; ’’hukuk, adalet, demokrasi, insan hakları, özgürlük’’ vb. diye yutturanlara sesleniyoruz:
Biz de yaşadığımız ülkeyi yukarıdaki gibi tarif ediyoruz.
Ya Nevin BERKTAŞ’ı bir an önce serbest bırakın, ya da bizi de tutuklayın!..
Hiç değilse ‘’ hukuksuzlukta eşitlik ’’ olsun!.. 21.02.2011
ANKARA DÜŞÜNCEYE ÖZGÜRLÜK GİRİŞİMİ