Savunma Susturulamaz
Ömer Kavili'den Bir Mahkeme Kararı
Değerli meslektaş ve arkadaşlarım,
Sanık olarak yargılandığım duruşmanın tutanaklarını yolluyorum. Tutanaklarda "sanık statüsü", "yargılama özneleri", "soruşturmacıların statüsü", "adil yargılamanın kuralları" ve "yargıya yerleşmiş alt kültür" konularında yararlanacağınızı umduğum bilgiler var.
Duruşma tutanakları aşağıda üye olduğum sitede yayınlanmıştır:
http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=54876
Bazı yerler tarafımdan büyütülerek dikkatinize sunulmuştur.
Duruşmaya başka duruşmalarım nedeniyle katılamayacağım.
Saygı ve selamlarımla.
Ömer Kavili 15638
T.C.
KARTAL
2. AĞIR CEZA MAHKEMESİ
ESAS NO: 2010/219
CELSE TARİHİ : 12/10/2010
BAŞKAN: HÜSEYİN ÖZTÜRK23988
ÜYE: LEYLA ZORLU38398
ÜYE: İLKSEN ATEŞ37412
C.SAVCISI: MUSTAFA AKER28211
KATİP: GÜLER KAYAPINAR69654
Belirli gün ve saatte duruşmaya mahsus salonda celse açıldı.
Sanık ÖMER KAVİLİ geldi, sanık müdafileri AV.BORAN ÇİÇEKLİ,AV.MÜŞİR DELİDUMAN ,AV.NİDA AÇIKALIN,AV.ÜMİT GÜNEY,AV.ÖZGÜR YILMAZ,AV. YUSUF YILMAZ.AV. SEMRA İŞLER, AV.BARIŞ DALLIKAVAK geldiler, C.Sav. Huzuru ile açık yargılamaya başlandı
Sanık ÖMER KAVİLİ müdafi avukatlarının arasına oturdu. Kendisi sanık konumunda olduğundan sanıklar için ayrılan yere oturması istendi.
Sanık ÖMER KAVİLİ ayağa kalkmadan oturduğu yerden bu sizin şahsi fikriniz olduğunu görüyorum, şahsi fikrinize itiraz ediyorum bu nedenle heyet halinde karar verilmesini istiyorum dedi. Meşru olduğu var sayılan meclisin çıkarttığı 5271 sayılı CMK. 149/3 uyarınca sanığın müdafınin yanında bulunma ve hukuki yardımından yararlanma hakkı engellenemez kuralı çerçevesinde ve ayrıca yerel mahkemeler olarak TC mahkemelerinde verilen kararlardaki adil yargılama hakkının ihlali şikayetlerinde verdiği kararlarda kendi içtihadını yaratmakta olan Avrupa insan hakları mahkemesi içtihadlarında ve ayrıca Anayasa mahkemesinde yüce divan sıfatı ile yargılama yapıldığı sırada Başbakanlık görevi yapan eski bir kamu memuru ve eski bir enerji bakanı yargılama boyunca savunmanı olan avukatının yanında oturmuştur. Ayrıca verdiği içtihadlara uyulmadığı taktirde yargıçlık makamında görev yapan kamu memurlarının terfi ve sicillerinde etkili olan yargıtayın bir çok içtihadında ve ayrıca Beyoğlu 3 ağır ceza mahkemesinde savunmanlık görevimizi yaparken talebimiz üzerine verilen yerel mahkeme kararlarında hepsinin ortak özelliği sanığın müdafisi ile yan yana oturması yönündedir. Bunu sağlayan sadece yasal metin olarak 5271 sayılı yasadır. Mahkeme heyetince ya başka bir yasa ya aynı yasanın başka bir maddesi veya aynı kanun maddesinin basit. Türkçe ve düz cümle olarak yazılan metninin yorumlanmasında açık bir dayanak gösterilerek ve sadece yasal dayanak gösterilerek verilecek karara uyacağımızı ancak teamül denilen geleneksel ve alışkanlıklara dayalı anlayışlarla verilecek kararın hukuk kurallarını çiğneneceğinin bilinmesini ve bu konuda bir ara karar verilmesini talep ederiz dedi.
Sanığın müdafi avukatları yanında sorgusunun alınmasına karar verilip duruşmaya devam olundu
SANIK ÖMER KAVİLİ : Yusuf ve Diniye den olma. 1960 doğumlu. KADIKÖY -RASÎMPAŞA MAHALLESİ nüfusuna kayıtlı dosyadaki adreste oturur. İstanbul barosu avukatlarından 15638 sicil nolu avukatı, evli. 1 çocuklu. Okuryazar. Sabıkasız.
Sanık kimliğinin tesbitinde ve savunmasında ayağa kalkmadan savunmalarını yapmaya devam etti.
Sanık söz aldı - mahkeme başkanı yeniden benim ayağa kalkmadan savunma yaptığım yönünde tekrar tekrar mobing şekilde tutanağa geçirilmiştir bu hususta benim ayağa kalkmadan savunma yapmama karar verilmesini ve bir daha da bu konunun gündeme getirilmemesini rica ediyorum dedi.
Sanık söz aldı :Meşru olduğu varsayılan meclisin çıkarttığı 5271 sayılı CMK. 223. madde hüküm fıkrasının nelerden oluşacağını tadad ederek "numerus clausus " yani tüketerek sayma yöntemi kullanarak tek tek saymıştır. 231. maddenin son fıkrasında ise duruşmanın bittiği açıklandıktan sonra hüküm fıkrası okunur. Hüküm fıkrası herkes tarafından ayakta dinlenir kuralı yazılıdır. Bu cümlenin içerisinde herkes denirken iddia makamındaki savcı ayırt edilmemiştir. Yurt dışı Almanya uygulamasında kararı açıklayan mahkeme heyetindeki yargıçlar bile temsil ettikleri varsayılan "millet" önünde kendileri de ayağa kalkmaktadırlar. Ayrıca 55. maddede tanıkların yemini sırasında herkes ayakta dinler kuralı çerçevesinde yasa yalnızca esas hakkında hüküm fıkrası ve yemin yani sadece bu iki durumda ayakta olunacağını buyurmakta, diğer konuşmalarda ve ara kararlarda ayağa kalkılmasını gerektiren bir yasa kuralı bulunmamaktadır. Kanunlara bağlı kalacağına yemin ederek göreve başlayan yargıçlık makamında görevli kamu görevlilerinden isteğimiz, teamül yani alışkanlık yerine yasa kuralının mahkeme salonunda uygulanmasını hayal etmemizdir. Mahkeme kurulunun vereceği karar yasa kuralının geçerli olup olmayacağına anlamamıza yardımcı olacaktır. Bu konuda ara kararı verilerek bu konunun yasa kurallarına göre çözülmesi ve mahkeme başkanının hem sözlü olarak hem de tutanağa yazdırarak oturmamız hususunun bize karşı rahatsız edici ve hasmane bir algılamaya yol açmasının engellenmesini isteriz dedi.
G.D : Sanığın oturarak savunma yapmasına mahkemece karar verilmiş olduğundan bu hususta yeniden bir karar verilmesine yer olmadığına oy birliği ile karar verilip duruşmaya devam olundu.
Sanık söz aldı : Kadıköy C.B.S nın - Kadıköy 2 ağır ceza mahkemesine vermiş olduğu iddianame üzerine Kadıköy 2 ağır ceza mahkemesi tarafından bir tensip zabtı düzenlemiş bu tensip zabtında yasalara uygun şekilde iddianamenin bir örneğinin tebliğ edilerek tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde delillerin toplanmasını istemem hususunda ve ifade vermem hususunda usule uygun şekilde bir karar verilmiş olmasına rağmen 10.05.2010 tarihinde yani aynı gün iddianamenin kabulüne karar vermiştir. Bu tebligat bize yapıldıktan sonra mahkemesine başvuruda bulunarak yasalar çerçevesinde dosyanın bir örneğini talep etmemize rağmen dosyanın örneği bize verilmedi bu konuda mahkeme başkanının pazartesi günleri dışında dosyalardan fotokopi verilmeyeceği hususunda yazı işleri müdürünün mahkeme başkanın bana böyle bir talimat ı var diyerek bu dosyanın fotokopileri tarafımıza verilmedi. Dilekçe ile baş vurmamız üzerine hatta Ceza mahkemeleri yazı işleri yönetmeliğinin maddelerini de yazdık. Bu usule uygun olan talebimize öfkelenen mahkeme başkanı ve heyeti acilen toplanarak bize dosyanın fotokopisini vermeden önce ve bu dosyanın fotokopilerini vermeden son soruşturmanın açılmasına acele bir karar vererek şeklen bir karar vermiş oldu oysa bu karar hukuka aykırıdır çünkü savunmayı çökerten savunmanın toplanmasını isteyeceği kanıtları toplamayan sadece kağıt üzerinde tebligat artı dilekçe görüntüsü çerçevesinde şekli bir karar verilmiş yani hukuka karşı hile uygulanmıştır. Ve bu karar aynı zamanda şu anda yargılamayı yapan mahkemenizin yargı yetkisini de ortadan kaldıracak niteliktedir oysa o mahkemenin yetkisi avukatlık hukuk açısından sadece ve sadece avukatlık mesleği çerçevesinde avukatlık mesleğinin bağımsız -korkusuz , özgür biçimde yerine getirilmesi için suç olduğu iddia olunan davranışın avukatlık hususunun gereği olup olmadığını araştırmaktır, ve bu araştırmanın sonunda verilecek karar ise mahkeme kararı olmayıp sadece ' iddianame yerine geçen belge niteliğinde 'lacaktır. İşte bu şekilde hukuki çiğneyerek görüntüde verilmiş olan kararın CMK. 174 uyarınca iddianame yerine geçen belgeyi düzenleyen KADIKÖY 2 AĞIR CEZA MAHKEMESİNE iadesine karar verilmesini isteriz dedi.
Sanık müdafi AV. BORAN ÇİÇEKLİ SÖZ ALDI : müvekkilimiz meslektaşımızın C.B.S ca alınan ifadesi sırasında benimle beraber iki avukat arkadaşımız daha olmasına rağmen sadece duruşma günü tebliğ edildi. Kadıköy 2 ağır ceza mahkemesine hitaben düzenlenen Kadıköy C.B.S nın iddianamesi bize tebliğ edilmedi. Ayrıca son soruşturmanın açılmasına dair karar da bize tebliğ edilmedi.bizde meslektaşımızın beyanları doğrultusunda iddianame niteliğindeki son soruşturma açılmasına dair kararın iadesine karar verilmesini isteriz dedi
İDDİA MAKAMINDAN BU KONUDAKİ GÖRÜŞÜ SORULDU : yargılamada geriye dönülmezlik ilkesinin bir şekilde istisnasını oluşturmayan son soruşturmanın açılması kararı ile kovuşturma evresinin başladığı görüşündeyiz dedi.
G.D : İstem gibi :Son soruşturmanın açılmasına dair karar ile mahkememizde kovuşturma evresi başlamış olduğundan CMK. nun 174 maddesinde yazılı iddianamenin iadesi ( yada iddianame niteliğinde olan son soruşturmanın açılması) kararının iadesini gerektiren koşullar bulunmadığından bu yöndeki taleplerin reddine oy birliği ile karar verilip duruşmaya devam olundu.
Son soruşturmanın açılmasına dair karar okundu. Sanığa, CMK 191-147 md.si gereği yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanuni hakkı olduğu şüpheden kurtulması somut delillerin toplanmasını isteyebileceği ayrıca müdafi seçme hakkının bulunduğu,müdafı seçecek durumda olmadığı takdirde kendisine baro tarafından bir müdafi görevlendirilebileceği hakları hatırlatıldı. Savunma için süre istemiyorum. Savunmamı yapacağım dedi.
SANIK ÖMER KAVİLİ SAVUNMASINDA : mağdur olan C.Savcısı P. K. emekli olmuştur ayrıca emekli olduğu gerekçesi ile mahkemece kendisine yapılan tebligat adresinde bulunamadığından tebligat yapılamamış ve bu davadan haberdar edilememiştir. Oysa teşkili tarafeyn etmedikçe yani tarafları bir araya getirmedikçe yargılama yapılmaz ilkesi çerçevesinde benim işlediğim iddia olunan davranış ile zarar gördüğü mağdur olduğu iddia olunan kişinin duruşmada hazır edilmesini ve onun katılımı ile duruşmanın yapılmasını istiyoruz, kaldı ki davamızın suçu ihbar edenin yani muhbiri de bulunmaktadır, bu muhbir aynı zamanda olay ve olaylara tanık olmuştur. Prf. NURULLAH KUNTEN in Ceza muhakemesi kanunda yazdığına göre duruşma hazırlık işlemleri bitirildikten sonra duruşma günü belirlenir ve 5271 sayılı yasaya göre de duruşmada teklik ilkesi geçerli olup, zorunlu haller olmadıkça duruşmaya ara verilmez kuralı yazılıdır. Bu hukuksal dayanaklar çerçevesinde öncelikle davanın taraflarına usulüne uygun tebligat yapılmasını ve ifade verme işlemi sırasında benim aleyhimde beyanda bulunacaklarını bildiğim halde karşı taraf gösterilenler ile diğer üçüncü kişilerinde usulüne uygun davetiye ile çağrıldıktan sonra duruşma yapılmasını ve duruşmaya ara verilmesini talep ediyorum dedi.
G. D :istem gibi 1- ihbar eden KARTAL 5 ASLİYE CEZA MAHKEMESİ hakimi yasal görevi gereğince duruşmada işlendiğini lire sürdüğü bir suçla ilgili tutanak düzenleyip bunu ilgili C.B.S na bildirmesinden ibaret bir eylemi nedeni ile dosyanın tarafı niteliğinde olmadığından son soruşturma açılması kararında mağdur olarak gösterilen C.Savcısı P. K. soruşturma aşamasında da bu konu ile ilgili kişisel bir başvurusu ve şikayeti olmadığından duruşmaya gelme zorunluluğu da bulunmadığından sanığın bu gerekçelerle duruşmanın ertelenmesi yönündeki talebinin reddine karar verilip duruşmaya devam olundu.
SANIK ÖMER KAVİLİ İFADESİNDE : Bizim 5 Asliye Ceza Mahkemesindegörülmekte olan davada sanık EROL müdafisi olarak görev yaptığımız doğrudur, o günduruşma salonunda başka şeyler de olmuştur. O davada her iki sanık karşılıklı mağdur sanıkdurumda idiler. Sanık müdafisi olarak tıpkı şimdi mahkemenizde olduğu gibi müvekkilimolan sanığı yanıma alarak diğer meslektaşımdan ayrı masaya geçip oturmamız üzerinemahkemede yargıç olarak görevli kamu memuru A. B. (26… )tarafından her iki avukatın yan yana birlikte oturması gerektiği ve bizim diğer avukatın yanmageçmemiz ayrıca sanık müvekkilimin benim yanımdan ayrılarak duruşma salonunun ortasınave müdafisi olarak benden uzağa geçmesi yönünde talimat vermesi üzerine, biz yasalarınüstünde saydığımız Avukatlık Meslek Kuralları çerçevesinde Avukatın en başta gelengörevinin müvekkiline ait sırları saklama ödevi olduğunu, eğer diğer avukat meslektaşımızlayan yana oturacak olur isek biz avukatlar arasında husumet bulunmadığı ve fakat her ikiavukatın temsil ettiği müvekkilere ait hak ve menfaatin çatışması nedeni ile birbirimizindosya üzerindeki notlarımızı “söz savunmanın " denilmesinden önce karşı tarafça okunmasıveya öğrenilmesi durumunda meslek sırrının ifşası meslek sırrının açığa vurma suçuişleneceği hukuk düzeninin suç işlenerek sağlanamayacağı gerekçesi ile yan yanabulunamayacağımız açıklanarak karşı taraftaki meslektaşımızın yanına geçmedik, bununüzerine yargıç diğer meslektaşımıza o zaman siz o tarafa geçiniz demesi üzerine avukatmeslektaşımız yanımıza gelmiştir. Bunun üzerine ben müvekkilime hitaben biz karşıyageçiyoruz diyerek müvekkilim ile birlikte karşı taraftaki sıraya oturduk. Bunun üzerine yargıçsinirlenerek öfkeli biçimde " bu nasıl iş sözümü dinletemiyorum. Ben size yan yanaoturacaksınız diyorsam yan yana oturacaksınız " demiş isede biz kendisine hitaben '" savunmamakamında görevli avukat olarak bu uslübu kabul etmiyoruz, eğer mahkeme yargıcı olarak duruşma düzeni gerekçesi ile bunları yapmaya çalışıyorsanız bu talebimiz ile ilgili yasal dayanaklar göstererek bir ara kararı vererek problemi çözmenizi istiyoruz ancak bizim gösterdiğimiz hukuk kaynağı olan Avukatlık Meslek kuralını ve 5237 sayılı TCK da yer alan meslek sırrını açığa vurma suçunu işlemeyecek şekilde karar vermenizi istiyoruz '" dememiz üzerine, tama m çok istiyorsanız orda kalın diyerek yasal olarak ara karar verip tutanağa geçmesi gerekirken yasal görevini yapmamış ve kendisine göre bir uslüp kullanmıştır. İşte bu eylemli durum ve yargıcın öfkelenmesi koşullarında duruşma v e savunma yapılmıştır. Son sözler sorulduktan sonra Asliye Ceza Yargıcı kendisi tek yargıç olmasına rağmen " heyet müzakere edecektir salon boşalsın " demiştir. Bu söz üzerine sanıklar, müdafileri ve dinleyiciler hep birlikte dışarı çıkmış isede iddia makamında savcı sıfatı ile görevli kamu memuru içeride kalmıştır. İçeride yargıç ile savcının neler tartıştığını, neler konuştuğunu, dedikodumuzu yapıp yapmadıklarını bilemiyoruz. Bir süre sonra mahkeme mübaşirinin çağırması üzerine, duruşma salonuna girdiğimizde Yargıç kararını açıklayacağını söylediği sırada yönteme ilişkin bir isteğimiz vardır tutanağa yazılmasını istiyoruz dememize itiraz etmiş, ilk anda söz vermek istememiş. Açık ve sert tartışmalardan sonra iddia makamında görevli savcının karar müzakeresi sırasında yargıç ile içeride baş başa kaldığının duruşma tutanağına geçirilmesini istememiz üzerine, " adamcağız orda oturuyor bir şeye karışmıyor " demiş olup bunun üzerine biz " bir kere beyefendi adamcağız değildir C.Savcısıdır bizim itirazımız mahkemenin görüntüdeki tarafsızlık ilkesinin bozulduğuna ilişkindir. Şu anda C.Savcısı içerde kaldığına göre bunun tutanağa geçmesini ve buna ilişkin itirazlarımızı bildireceğiz" dedik ve bizim söylediğimiz sözler yargıç olarak görevli Kamu görevlisi tarafından zabıt katibi olarak görevli kamu görevlisine yazdırılmıştır. O günkü duruşma tutanağı incelendiğinde avukat olarak bizim hukukçu olarak bir çok hukuk kaynağını belirterek iddia makamındaki Savcının karar oluşturulurken yargıcın yanında yer almasının hukuken nasıl yanlış olduğunu açıklamaya çalıştık. Ve bizim sözlerimizi tutanağa yazdırtan ve bizim hakkımızda aradan uzun bir süre geçtikten sonra suç duyurusunda bulunan o mahkemenin yargıcı sözlerimizi kendine göre yazdırtmıştır. Şu an geldiğimiz durum tamı tamına Aziz Nesinlik bir durumdur. Kendi yazdırdığı sözler ile bizi sanık olarak yargılatan güç dizginlenmesi gereken bir güçtür. İsyan edilmesi gereken bir güçtür, bu güç otoriteyi temsil etmektedir. Bu otorite gücünü alışkanlıklarından almakta ve fakat uyması gereken hukuk kurallarını hiçe sayarak oluşmaktadır. Bizim sözümüzün yazılmış olduğu tutanak insanoğlu insan tarafından yazdırtılmış ve insan oğlu insan tarafından yazılmıştır, yani o tutanak kutsal değildir. Hatasız değildir. Yanlışlık, eğrilik niteliklerinden ve dokunulmazlık niteliğinden uzakta değildir. Bizim duruşmada söylediğimiz sözün tam olarak ne olduğunun anlaşılması açısından bu güne kadarki soruşturmacıların hiç biri yani Kartal Savcısından Kadıköy de görevli kamu memurlarına kadar hiç biri olayın kendisini araştırmamış, sadece ve sadece tutanağa anlaşılmaz bir kutsallık atfederek tutanakta yazdıysa doğrudur mantığı ile bu davayı açmışlar ve mahkemenizi ve bizleri boşu boşuna meşgul etmişlerdir. Bizim o duruşmada açık ve sert tartışmalarla hukukun temsilcisi olduğu kitaplarda yazılı olan yargıca anlatmaya çalıştığımız husus aslında bu mahkemenin başkanı ile de 2005 - 2006 yıllarda yaşanmıştır. Nitekim mahkeme başkanı HÜSEYİN ÖZTÜRK ün tutum ve davranışı ile ilgili olarak hakkında tutanak tutmuştuk ve örgüt üyesi olduğumuz için örgütümüze bildirmiştik. Örgütümüz ise "örgüt şefim Laz Kazım " zamanında Adalet Bakanlığına bildirilmiş olup Bakanlık 30 Temmuz 2006 tarihinde bizim talebimizi doğrulayan nitelikte " heyet müzakere ederken savcılar dışarı çıksın " başlığı ile 31 Temmuz 2006 tarihli gazetelerde yer alan genelgeyi yayınlamış ve ayrıca bir soruşturma açıldığı da o tarihte bize bildirmiştir. İşte 5 Asliye Ceza Mahkemesindeki işlemlerimizin itiraz yolu ile incelemesini yapan şu andaki Kartal 2 Ağır Ceza Mahkemesi itirazı inceledikten sonraki tarihte 5 Asliye Ceza Mahkemesi Yargıcı tarafından suç ihbarında bulunulmuştur. Öyleyse duruşma salonunda olan bitenin doğrusunun ne olduğunu anlayabilmek bakımından hem kendilerine doğrudan soru sorma ve çapraz sorgu yöntemlerini uygulayabilmemiz nedenleri ile o mahkemede yargıç sıfatı ile görevli A. B. ( 26… ) in ve ayrıca duruşma savcısı P. K. ( 20… ) ile duruşma salonundaki diğer kişilerin tanık sıfatı ile dinlenmelerin istiyoruz, dedi.
G.D : Sanığın savunmasının alınmasından sonratanık yada sanığın talep ettiği savunma tanıklarının dinlenmesine karar verileceğine oy birliği ile karar verildi duruşmaya devam olundu.
SANIK ÖMER KAVİLİDEN kendisine atılı " Devletten maaş alması dışında başka hiçbir özelliği olmayan iddia makamı yerinde oturuyor " şeklinde bir beyanda bulunup bulunmadığı hususunu açıklaması istendi:
O gün bizim hukukun kürsü eli ile çiğnenmesi karşısında söylediğiniz çok sözler olmuştur. Ancak bizim söylediğimiz sözler mahkemenin yargıcı tarafından hem de kanunen yetkisi olmadığı halde zabıt katibine yazdırtılmıştır. Zabıt katibinin yazdığı tutanakta bu sözler yer almakta ise de bu sözler bu haliyle bizim tarafımızdan söylenmiş sözler değildir. Tutanaktaki sözler tutanağı yetkisiz şekilde yazdırtan o mahkemenin yargıcına aittir. Bizim söylediğimiz sözler daha başkadır. Bizim söylediklerinizin tamamına bakıldığında bu husus açıkça görülmektedir, kaldı ki duruşma Savcısı P. K.’ın hangi özelliklerinin var olduğunu kendisini daha önceden tanımadığım için bilmem de olanaksızdır. Oysa bizim söylediğimiz sözleri mağdur gösterilen kişi huzurda duymuştur. Ve söylediğimiz sözlerin neler olduğunu doğrudan bilmektedir. Bizim konuşmamıza tanıktır. Tutanak denilen kağıt parçası ile aksi ispat edilemez yani " jiuris fıdiction " değildir. Yani kutsal değildir. Tutanağı tutturan ve tutanlar kendilerine baksınlar,savunma makamında görevli İstanbul barosu üyesi avukat olarak bizim duruşmada C.Savcısına hakaret edeceğimizi düşünenlerin düşüncesi dahi kendileri ile ilgili bir problemdir. Bizim duruşma savcısına hakaret etmemiz için hiçbir sebep yoktur. Türk dil kurallarını ve hitabet yani seslenme, konuşma özelliklerini kullanarak söylediğimiz sözleri hakaret yönünde yanlış yazanlar var ise bizi ilgilendirmez. Ancak duruşma savcısının huzurunda olan konuşmamızda eğer iddianame denen kağıtta yazdığı gibi hakaret olması durumunda Cumhuriyet Savcısı unvanı taşıyan kamu görevlisinin hiçbir tepki göstermemesi karşısında onurunun zedelenmesine rağmen sessiz kaldığı iddia olunabilir ki. biz bilgi ve terbiyemiz çerçevesinde onu iddia etmedik etmeyeceğiz dedi.
Cumhuriyet Başsavcıhğındaki 18.03.2010 tarihli ifadesi okundu - Benzer olduğu görüldü
Nüfus ve sabıkasızlık kaydı okundu. Doğrudur. Okunan kayıtlar bana aittir dedi.
Tanık S. H. nın hazır olmadığı anlaşıldı.
Bu arada Sanık müdafi AV NAİME NİDA AÇIKALIN duruşma salonundan çıktığı görüldü.
Sanık müdafi AV.BORAN ÇİÇEKLİ SÖZ ALDI : müvekkilim meslektaşım olayı ayrıntıları ile izah etti. bir konuşmanın içerisinden cımbızla birkaç kelimenin çekilip çıkartılması halinde her konuşmada bir suçlu bulunabilir müvekkilim meslektaşım burada hem müvekkilinin haklarını hem de savunmanın nasıl yapılması gerektiğini savunmuş, silahların eşitliği ilkesi gereğince salondan savunma tarafı çıkarıldığı zaman iddia makamının da çıkarılması gerektiği yönünde mahkeme yargıcı ile usulü bir tartışma yapmıştır. Müvekkilimin C.Savcısı ile direk bir tartışması da söz konusu değildir. Orada duruşma savcısını hedef alan bir hakaret kastı da yoktur, bu cümle şöyle de kurulabilirdi silahların eşitliği ilkesi gereğince bu cümle şöyle de kurulabilirdi savunma ile iddia makamı arasındaki tek fark birinin devletten maaş alıp diğerinin almamasıdır şeklinde de olabilirdi, müvekkilim son soruşturmanın açılması kararında ve iddianamede belirtildiği şekilde bir cümle kullanmadığını hem soruşturma evresinde hem de mahkemenizdeki ifadesinde beyan etmiştir, velevki bu sözü söylemiş olsa bile kesinlikle mağdura karşı hakaret kastı söz konusu değildir. Bu olayda deliller toplanmamış sadece tutanağı yazan zabıt katibi dinlenerek dava açılmıştır ki uzun sayfalar dolusu yazı yazan zabıt katibinin olaydan sonra ne yazdığını hatırlaması da mümkün değildir dedi. ayrıca zabıt katibi yargıcın emri altında olan bir kişidir bunun beyanına dayanılarak dava açılması usule aykırıdır dedi.
G.D.İSTEMGİBİ
1-Mağdur P. K.'a adresinin kalemce araştırılıp tesbit edildikten sonra son soruşturmanın açılması kararı ile birlikte duruşma gününün açıklamalı çağrı kağıdı ile tebliğine.
2- Sanık ve müdafıne savunma tanıklarını adreslerini v ekimliklerini bildirmesi hususunda süre verilmesine. Bildirildiğinde açıklamalı çağrı kağıdı ile duruşmaya celplerine, hazır edildiklerinde de dinlenmelerine.
3-Kartal 5 Asliye Ceza Mahkemesinin 2009/479 esas sayılı dava dosyasının celbine.
4-Zabıt mümzi tanık S. H. M. nın yeniden duruşmaya çağrı kağıdı ile celbine.
5-Kartal 5 Asliye Ceza Mahkemesinin 2009/479 esas sayılı dava dosyasında olayın geçtiği iddia olunan duruşmada bulunan sanık E. Ü. ile sanık Ş. M. ve AV. ALİ KÜVER in tanık olarak dinlenmek üzere çağrı kağıdı ile celplerine.
6-Mahkeme yargıcı A. B. in dinlenip dinlenmeyeceği hususunda bu tanıkların dinlenmesinden ve dosyanın incelenmesinden sonra karar verilmesine.
7-Duruşmanın 28/01/2011 günü saat 1O.OO'a bırakılmasına oy birliği ile karar verildi. 12/10/2010
Başkan 23988Üye 38398Üye 37412Katip69654
--
Avukat Ömer K A V İ L İ
İstanbul Barosu - 15 638
Dr. F. Atabey Cad No:80 Kat:1 / 24-25
ÜSKÜDAR 34672 İSTANBUL
0532 322 00 23
0216 553 54 23Sevan Nişanyan ve Ali Nesin'den davet
Merhaba arkadaşlar,
Yeni Anayasa yapılacak görünüyor. Ülkenin yeni düzeni nasıl olmalı? Şimdi konuşmazsak bir daha sözümüzü duyurma fırsatımız olmaz herhalde. Hakkımız da olmaz.
Kürtçe serbest olmalı mı? Laiklik nasıl tanımlanmalı? Yerel yönetime hangi yetkiler verilmeli? Başkanlık sistemi nasıl olur? Zorunlu askerlik kalkmalı mı? İkinci meclise gerek var mı? Üniversitede merkezi denetim gerekir mi? Yargıda aksayan nedir?
Bunları ve buna benzer onlarca yakıcı konuyu, Sevan Nişanyan ve Ali Nesin'le birlikte, insanların birbirini duyabileceği rahat bir ortamda enine boyuna konuşalım istedik. Katılırsanız seviniriz. Sohbete katkıda bulunabilecek arkadaşlarınızı da çağırabilirsiniz.
NE ZAMAN: Bu Pazar ve her Pazar saat 14.00
NEREDE: Nesin Matematik Köyü, Şirince, Selçuk
ULAŞIM: İzmir-Selçuk 74 km. Selçuk'tan Şirince'ye her yarım saatte minibüs var. Matematik Köyü için köy girişinden sola dönün, 1 km gidin.
DÖNÜŞ: 19.00'a kadar İzmir'e ulaşım var. Yeterli katılım olursa otobüs ayarlarız.
YEMEK: Tok gelin. Gerek olursa akşam yemeği organize ederiz.
Zorunlu haller için telefon (Nişanyan Hotel): (232) 898 3208.
TÜRKİYENİN İNSAN HAKLARINA SAYGILI DEMOKRAT YAZARLARINA AÇIK MEKTUP
Doğan Akhanlı, kriminal soyguncu ya da bir katil değil, yüreği halkların dostluğu için çarpan bir insan hakları savunucusu, gerçeklere saygılı, medeni cesaret sahibi bir yazardır. Onu 12 Eylül Cuntasının iftirasına karşı korumak, haksız yere özgürlüğünün gasp edilmesini engellemek, en başta haklıdan yana olan vicdan sahibi yazarlarımızın gerçek adaletten yana olanlarımızın görevidir.
Sayın, Adalet Ağaoğlu, Yaşar Kemal, Ahmet Altan, Orhan Pamuk, Elif Şafak, Yalçın Ergündoğan, Ece Temelkuran, Ali Bayramoğlu, Baskın Oran, Perihan Mağden, Erol Özkoray, Leyla İpekçi, Ragıp Zarakolu, Oya Baydar, Yıldırım Türker... ve daha onlarca ve hatta yüzlerce adını saygıyla anmak istediğimiz ülkemizin değerli aydınları, yazarları.
Yıllardır sürdürdüğümüz insan hakları ve demokrasi mücadelemizde ilk defa sizlere açık bir mektupla başvurarak, Türkiye’nin hak ve adalete ilişkin geleceğini yakından ilgilendiren bir davanın gidişatına tanık ve adaletsizliğe müdahil olmanızı rica ediyoruz. Bu dava, Doğan Akhanlı’ya haksız yere isnat edilen gasp ve cinayet davasıdır. Gerek tek tek bireyler olarak gerekse bağlı bulunduğunuz kurumlar olarak bu haksızlığa karşı durmanızı rica ediyoruz.
10 Ağustos'tan bu güne kadar gerek ülke basınında, gerekse başta Almanya olmak üzere birçok Batı Avrupa basınında Erdoğan Akhanlı’nın (yazar adı Doğan Akhanlı) tutuklandığına dair çıkan haberlerin dikkatinizden kaçmadığı inancındayız. 12 Eylül cuntasının damgaladığı, hapse tıkıp işkenceden geçirdiği, ancak elinden kaçırdığı için ona, kestiği “faturayı” ödetemediği, nefretin bir ifadesi olan “vatandaşlıktan atma” ile cezalandırdığı Doğan Akhanlı, 19 yıl aradan sonra gittiği ülkesinde, İstanbul havaalanına iner inmez yeniden tutuklanmıştır. Cuntanın, 20 yılı aşkın bir süre önce Doğan’ın üstüne yıkmaya çalıştığı “silahlı gasp ve adam öldürme” suçlaması tekrar önüne konmuştur.
Doğan Akhanlı hayatından endişe ettiği için birçok 12 Eylül mağduru politik mülteci gibi o da ülkesini terk etmek zorunda kalmıştır. Almanya’nın Köln kentinde politik sığınma başvurusu kabul edilen Doğan Akhanlı, demokratik hak ve özgürlüklerinden daha iyi yararlanma imkânı bulduğu liberal bir ortamda fevkalade verimli çalışmalar yürütmüştür. İnsanlığa karşı işlenen suçlar alanında yürüttüğü çalışmalar, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ısrarla inkâr ettiği soykırım tabusunun yıkılmasında önemli bir rol oynamıştır. Onun, “Kıyamet Günü Yargıçları” adlı eseri, bu çalışmanın en güzel örneklerinden bir tanesidir.
Bizim, parası için katledilen bir insanın katilinin ve suç ortaklarının bulunmasına, hak ettikleri cezaya çarptırılmalarına hiçbir itirazımızın olmadığı kadar, düşünceleri çürütülemeyen politik bir rakibin, toplumsal hayattan tasfiye edilebilmesi için iftiraya uğratılmasına, özgürlüğünün gasp edilmesine de tahammülümüz yoktur. Doğan Akhanlı’nın düşüncelerini ve mücadelesini mahkûm etmeyi göze alamayan cunta zihniyeti, onu toplumsal hayattan tasfiye etmek için“gaspçı bir katil” yapmanın daha uygum bir strateji olacağını düşünmektedir.
Bu güne kadar yapılan üç mahkeme duruşmasının seyrine şöyle bir bakıldığında, amacın hiçte adaletin yerini bulması olmadığı, tersine hakkın hukukun ayaklar altına alınmak istendiği açıkça görülmektedir.
» 1. Ne bunda 20 yıl önce Doğan Akhanlı’yı tutuklayan cunta hukukunun, ne de onu bu gün hapiste tutan mahkemenin normal hukuk devleti normlarına uyan hiçbir tutarlı kanıtı bulunmamaktadır.
» 2. Doğan Akhanlı’nın tutuklanmasına gerekçe gösterilen iki “delil” ileri sürülmektedir. Bunlardan birincisi işkence altında ifadesi alınan Hamza Topal’ın Akhanlı’yı zan altında bırakan şahitliğidir. Topal, daha o zaman mahkemede bu ifadenin kendisine işkence altında kabul ettirildiğini ve doğru olmadığını açıklamıştır. Bir süre önce Akhanlı’nın tutukluluk haline itirazın görüşüldüğü ikinci mahkemede söz konusu ifade Hamza Topal tarafından yeniden (bu kez yazılı olarak) yalanlanmıştır. Hamza Topal, 1992 de alınan ifadenin, kendisine okuma fırsatı bile verilmeden işkence altında imzalatıldığını ve hala gördüğü işkencenin bedensel ve psikolojik olarak acısını çektiğini belirtmesine rağmen, Türk adaleti, Akhanlı’yı hapiste tutmak için bunu delil kabul etmektedir.
» 3. Mahkemenin Akhanlı’yı hapiste tutmasının diğer “kanıtı” ise, Maktulün olay yerinde olan oğullarının Akhanlı’yı o zaman fotoğraftan “teşhis etmiş” olmaları. Mahkemenin bu “kanıtı” da hukuk adına tam bir skandal niteliği taşımaktadır. Olaydan sonra Polis maktulün oğullarının önüne bir tek Akhanlı’nın fotoğrafını koyarak “başka katil olamayacağı” doğrultusunda ifadelerini yönlendirmiştir. 13.08.2010 tarihindeki tutukluluk haline itiraz edilen duruşmada bu skandal ortaya çıkmıştır. Fotoğraf teşhisi 20 yıl aradan sonra yeniden yapılmak zorunda kalınmıştır. Maktulün oğulları, Doğan Akhanlı’yı zanlı olarak teşhis edememişlerdir. Olay yerinde bulunan iki şüpheli çanda ise, Akhanlıya ait hiçbir iz bulunamamaktadır.
» 4. Doğan Akhanlı’yı Parlamento kararı ile Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından atılmış olmasına rağmen, mahkeme onu “sanık sandalyesine” yeniden “Türk vatandaşı” olarak oturtmak istemektedir. Hal bu ki, Doğan Akhanlı 2001 yılından beri Alman vatandaşıdır. Bu durumda TC devletinin benimseyip imzalamış olduğu uluslar arası anlaşma gereğince Doğan Akhanlı’nın tutuklanmasından hemen sonra, Federal Almanya İstanbul konsolosluğu haberdar edilmek zorundadır. Davayı yürüten savcı bu durumu umursamamış ve Akhanlının “Türk vatandaşı olması” dolayısıyla, Alman konsolosun “korumasına ihtiyaç olmadığını” bildirmiştir. TC Vatandaşlığından atılma belgeleri konsolosa iletildikten sonra konsolosun, savcıya görevini resen yerine getirmesi için rica etmesine rağmen, 23.08.2010 tarihine kadar Doğan Akhanlı’nın tutuklandığı kendilerine bildirilmemiştir. Burada da kasıtlı olarak uluslar arası anlaşmanın ihlal edildiği acık bir biçimde görülmektedir.
Bütün bu olup bitenler göz önünde bulundurulduğunda gidişatın hukuk devleti normları ile bağdaşan hiçbir yanı bulunmamaktadır. Siz aydınlar Türkiye’de adaletsizliğin ocakları nasıl söndürdüğünü bilirsiniz. Ezilenlerin vicdanı olma çabanızda karşınıza çıkartılan engelleri bilirsiniz. Bilirsiniz, adaletsizliği vicdanına sığdıramayan Bahriye Üçok’ların, Abdi İpekçilerin, Musa Anter’lerin, Hrant Dink’lerin… Daha nice öncelerinin ve sonralarının başlarına gelenleri. Bu nedenle Doğan Akhanlı'ya karşı kurulan tuzağın boşa çıkarılması için gereken duyarlılığı göstermenizi rica ediyoruz.
Bizler Doğan Akhanlı’yı yılladır omuz omuza sürdürdüğümüz insan hak ve özgürlükleri mücadelemizde, inkâr edilen, insanlığa karşı işlenmiş suçların kabul görmesi ve kamu vicdanında mahkûm edilmesi için sürdürdüğümüz ortak mücadelemiz içinde tanıdık. Onu daima sarsılmaz bir inançla sözünün ve eylemlerinin arkasında duran medeni cesaret sahibi bir insan olarak tanıdık. Doğan Akhanlı işlediği cinayeti inkâr edecek kadar alçalmış zavallı bir katil değildir. Doğan Akhanlı, baskısız korkusuz insanca bir gelecek için hak ve adalet arayanların vicdanıdır. Doğan Akhanlı derhal serbest bırakılmalıdır!
Dostça selam ve saygılarımızla.
Frankfurt, 15.09.2010
» Verein der Völkermordgegner e.V. Frankfurt / Main; Soykırım Karşıtları Derneği(SKD); İletişim: Ali Ertem Tel.: 0049/69/5970813 E-Mail: skd@gmx.net
» TÜDAY: Türkiye/Almanya İnsan Hakları Derneği
MenschenrechtsvereinTürkei/ Deutschland
Adresi: Melchiorstr. 3, D-50670 KÖLN
Tel.:0221-724077 fax:(0)221-739242
Savunma susturulamaz
“Res tantum valet,
quantum vendi potest!”[*]
Yeni adlî yılın açılışının eşiğinde, Anayasa değişikliğine ilişkin referandum, Adalet Bakanlığı-HSYK kapışması, Ergenekon duruşmaları, tutuklanıp salıverilmeleri bir “tahterevalli” oyununa dönüşen “darbe zanlısı” TSK mensuplarının durumu vb. “krizler”in depremiyle sarsılan Türk hukuk sisteminde kimsenin fark etmediği bir yara, kanamaya devam ediyor; ve üstüne üstlük de açıldıkça açılarak.
Oysa bu yara, belki yukarıda sayılan “büyük kıyametler”den çok daha güncel, çok daha can yakıcı biz, bu ülkenin ayrıcalıksız, sıradan yurttaşları için.
İnsan hakları savunucusu avukatlar hakkında yapay suçlamalarla birbiri peşi sıra açılan davalar, doğrudan, hak ihlâllerinin sürekli hedefini oluşturan biz sosyalistler, militan işçiler, Kürtler, muhalif aydınlar, ana-akım dışı gazeteciler, insan hakları savunucuları, vicdanî redciler, Çokuluslu şirketlerin çıkarlarına taş koyan çevre eylemcileri…nin savunma hakkını hedef tahtasına yerleştiriyor, onları savunmasız bırakmayı hedefliyor, çünkü.
Avukat Levent Kanat’ın bu konudaki kuramsal çerçeveyi çizen makalesinde net bir biçimde açıklıyor: [**] AİHM kararlarının da zorlamasıyla siyasal nitelikli soruşturma ve yargılamaların tüm aşamalarında avukat bulundurulması ve avukat yardımından faydalanılmasının hukuki güvenceye bağlandığı yakın zaman öncesine dek, kolluk kuvvetleri, yargı sürecinin doğrudan müdahili, savcısı, hatta yargıcı konumundaydı. Soruşturma ve yargının tüm aşamalarında avukattan yararlanma hakkı, biz “ayrıcalıksız muhalifler” açısından bir yaşam ve temel haklar sigortası işlevi görmektedir.
Ve bu, kolluk kuvvetlerine “kâtiplik”, “noterlik” yapmayı reddeden bir avuç onurlu avukat sayesinde mümkün olmuştur: Onlar; yani her başımız sıkıştığında yanı başımızda bulduğumuz, vicdanlarını cüzdana tahvil etmemiş, haksızlıklara boyun eğmeyen, her zaman ezilenlerin, sömürülenlerin yanında saf tutmayı görev bilen, baskılara, tehditlere pabuç bırakmayan, mesleğin yüz akları…
Şimdi Filiz Kalaycı, Hasan Anlar, Halil İbrahim Vargün, Murat Vargün, Selçuk Kozağaçlı, Şiar Rişvanoğlu, Taylan Tanay kişiliğinde “onlar” sindirilmeye çalışılıyor. İsteniyor ki, savunma mesleği, yargı sürecinin geri kalan unsurları gibi güvenlik güçlerinin kestiği cezaya sessiz sedasız uzatsın müvekkilinin boynunu. Düzenin tornasına boylu boyunca uzanmayı reddeden muhaliflerin, başkaldıranların, itiraz edenlerin “te’dip ve terbiye” edilmesi mekanizmasının bir dişlisi olsun… “Hak-hukuk” denildiğinde ensesi kalınların iş takipçiliğinden başka bir şey düşmesin aklına…
FİLİZ KALAYCI,
HASAN ANLAR,
HALİL İBRAHİM VARGÜN,
MURAT VARGÜN:
İHD üyesi dört avukat, “PKK üyeliği”, “örgüte yardım ve yataklık” suçlamalarıyla, 9 Kasım 2009’dan beri yargılanıyorlar. Avukatlar aleyhine gösterilen deliller, kimi sanıkların polis baskısıyla alınan (ve sonradan mahkeme huzurunda yalan olduğunu beyan ettikleri) ifadeler, kaynağı belirsiz ihbar e-postaları, yasadışı dinleme kayıtları, avukatların katıldıkları hak ihlâllerini protesto eylemleri vb.’nden oluşmakta. Avukatların bir sonraki duruşmalarının tarihi: 23 Eylül 2010, Perşembe. Duruşma yeri: Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi…
SELÇUK KOZAĞAÇLI: Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı hakkında, dernek adına düzenlenen bir basın toplantısında, 19 Aralık 2000 tarihinde gerçekleştirilen ve tüyler ürpertici bir istihzayla “Hayata Dönüş” adı verilen operasyon sırasında Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü olan (şimdiki HSYK üyesi) Ali Suat Ertosun’un “Devlet Hizmet Madalyası” ile ödüllendirilmesini eleştirmesinin ardından, 9 Şubat 2010 tarihinde, “Cumhurbaşkanlığı makamına ve kamu görevlisine hakaret” iddiası ile TCK 125. maddeden kamu davası açıldı. Kozağaçlı’nın bir sonraki duruşması, 4 Ekim 2010’da, Ankara 9. Sulh Ceza Mahkemesi’nde yapılacak.
ŞİAR RIŞVANOĞLU: Gerçek Gazetesi ve Devrimci Marksizm Dergisi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü ve yazarı, Adana Barosu avukatlarından, insan hakları savunucusu Şiar Rişvanoğlu hakkında Haziran 2010’da “özel görevli” cumhuriyet savcılığınca üç soruşturma birden açıldı. Soruşturmaların konusunu, Rişvanoğlu’nun 1-3 Mayıs 2010 tarihlerinde Roj TV’de katıldığı programlarda yaptığı konuşmalar, 21 Şubat tarihinde Diyarbakır’da BDP’nin I. Kongresinde yaptığı konuşma ve Adana’da bir portakal bahçesinde ağaca asılı olarak bulunan Azadiya Welat gazetesi dağıtımcısı Metin Alataş’ın şüpheli ölümü üzerine okuduğu ortak basın açıklaması oluşturuyor. Rışvanoğlu, 2009 yılı yerel seçimlerinde, DTP çatısı altında oluşturulan ittifakın Adana Büyükşehir Belediyesi başkan adayıydı… Rışvanoğlu’nun duruşması, 16 Eylül 2010 tarihinde Adana Özel Görevli 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılacak.
TAYLAN TANAY: ÇHD İstanbul Şube Başkanı Avukat Taylan Tanay, Ertuğrul Kürkçü ile birlikte kaleme aldığı ve 31 Temmuz 2009 tarihinde Bianet’te yayınlanan “Ali Suat Ertosun’un Yeri HSYK Koltuğu Değil Sanık Sandalyesidir” başlıklı yazısı nedeniyle, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) üyesi ve eski Ceza ve Tevkif evleri Genel Müdürü Ertosun’un şikayetiyle, 15 bin TL tazminat istemiyle yargılanıyor. Tanay ile Kürkçü’nün ilk duruşması, 2 Kasım 2010 tarihinde, Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde yapılacak.
* * *
“Onurumuz ömrümüzden uzun olmalıdır” der, Adnan Yücel… Onların onurları uzun, upuzun oldu hep. Onlar, bizi hiç yalnız bırakmadı…
İmzaya açtığımız bu metinde,“suç”larının, bizim vicdanımızın sesi olduğunu, duruşmalarında yanlarında olacağımızı kamuoyuna duyururuz…
ANKARA DÜŞÜNCEYE ÖZGÜRLÜK GİRİŞİMİ
İsmail Beşikçi, Fikret Başkaya, Sibel Özbudun, Temel Demirer, Sait Çetinoğlu, Mahmut Konuk, Selçuk Kozağaçlı, Levent Kanat, Pınar Ömeroğlu, Fatime Akalın, Yücel Demirer, Ragıp Zarakolu, Attila Tuygan, Mustafa Kahya, Hüseyin Taka, Hüseyin Gevher,...
[*] “Bir şeyin değeri, birinin ona ödediği bedel kadardır”
[**] Levent Kanat, “Savunma Yargı Kıskacında”
destekliyenler:
Tomris Özden
Mihrac Ural
Levent Sultan
Şerif Yılmaz
Ahmet Çankaya
Hasan
Dr. Nizam öztürk
Nail Öztürk
Dr. Hüssan Hoca
Sabri Ali
Kişisel ve kurmsal destek için: gercekinatcidir@gmail.com
SAVUNMA YARGI KISKACINDA
Levent Kanat
İşleyiş açısından çağdaş ceza hukuku sistemlerinin en önemli özelliği; soruşturma ve yargılama süreçlerinin tüm aşamalarında, soruşturulan veya yargılananın mutlaka hukukçu/savunman yardımından yararlandırılmasının yasal bir zorunluluk oluşudur. Karar süreci tek başına hâkime bırakılmamakla kadı hukukundan ayrılmakta, sadece hâkime ve savcıya bırakılmamakla da kamu düzenini/devlet menfaatini koruma kaygısı insanın değerini koruma kaygısının önüne çıkarılmaması amaçlanmakta. Bu yüzdendir ki ceza yargılamasında hâkim ve savcı kadar savunma makamı da yaşamsal değerdedir. Hâkimin yaptığı iş önemlidir, savcının yaptığı iş de önemlidir ama avukatın yaptığı iş sadece kıymetli değil aynı zamanda kutsaldır. Savunma makamının olmadığı veya etkisiz kılınmaya çalışıldığı durumların yaratacağı sonuçların vehameti nedeniyle kutsaldır, insanın, varlıklar dünyasındaki kıymeti, biricikliği nedeni ile sahip olduğu değerinin hukuk normları karşısında korunması için kutsaldır.
Sıkıyönetim, Devlet Güvenlik, Özel Yetkili Ağır Ceza gibi isimlerle tanımlanan dönemsel mahkemelerdeki siyasal nitelikli davaların hazırlık süreçlerinde, emniyet sorgu, savcılık sorgu ve hâkimlik sorgu süreçlerinde insanlar, yıllarca savunman/avukat yardımından yoksun bırakıldılar. Yargılama sonuçlarında verilen kararlar, çoğu zaman, emniyet, savcılık ve hâkimlik sorgu süreçlerinde avukat/savunman yardımı olmadan alınan ifadelere dayandırıldı. İnsanlar, savunman olmadan, hukuki yardım alamadan alınan veya kendileri ile bir şekilde ilişkilendirilen ifadeler (işkence, aldatma, v.b.şekillerde alınan) nedeni ile idam cezasına, müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Hâlbuki ceza yargılaması hukukunda, karara dayanak alınacak/alınabilecek delillerin hukuk kurallarına uygun elde edilmiş olması asıldır. Bundan dolayıdır ki hukuka, kanuna uygun elde edilmemiş deliller soruşturma, yargılama ve karar süreçlerinde dikkate alınmaz/alınmamalıdır.
Her tür ceza davasında olduğu gibi siyasal nitelikli davalarda da yasal mevzuat gereği savcılık makamınca yürütülmesi gereken hazırlık soruşturması uygulamada, yaygın bir biçimde bilerek ve isteyerek kolluk kuvvetlerinin insiyatifine bırakılmakta, savcılık, sorgu/ifade alma sürecini kolluk kuvvetlerinin hazırladığı dosya üzerinden takip etmeyi alışkanlık hâline getirmekte, soracakları soruları bile kolluk kuvvetlerinin hazırladığı sorulardan sormak da bir beis görmemektedir. Hâkimlik ise, ifade almayı, emniyet ve savcılık sorgu süreçlerinin kabul edilip edilmemesi üzerine kurmakla yetinmektedir. Bu durum bu şekliyle uzun yıllar, bu süreçlerin hepsinde avukat olmadan yürümüştür. Yani kolluk kuvvetleri, savcılık ve hâkimlik üçlüsü sürecin kağıt üzerindeki özneleri iken savcılık ve hâkimliğin bilerek ve isteyerek sorgu ve ifadesini üzerine kurdukları dosyayı hazırlayan, hukukçu olmayan kolluk kuvvetleri sürecin asli özneleri olmuştur. Siyasal nitelikli davalarda işleyen sürece hukuki usul görüntüsü verilmesine rağmen sorunun asli olarak hukuki görülmediği, terör sorunu, devletin bekası/ güvenliği sorunu olarak v.b. şekillerde görüldüğü ve bu işin asli olarak güvenlik kuvvetlerinin işi olduğu düşünülmüş ve sürecin asli öznelerinin kolluk kuvvetleri olduğu zımnen kabul edilmiştir.
İşkenceye dayalı alınmış veya kolluk kuvvetleri tarafından hazırlanıp imzalatılmış/imzalanmak zorunda bırakılmış ifadelere, atf-ı cürüm mahiyetindeki itirafçı ifadelerine dayalı saldırıların mağduru olmuş insanlar ancak dava aşamasında savunman/avukat yardımından faydalanabilmişlerdir. Fakat, çoğu zaman, hazırlık soruşturmasındaki belirtilen hukuka aykırı usullerle kurulan sürecin dosyası, sonraki yargılama süreci bir usuli yerine getirme ihtiyacından öte algılanmayıp, karara esas alınmıştır.
Uzun yıllara dayanan ve belirtilen şekilde işleyen bu sürecin bir gelenek oluşturması da kaçınılmaz olmuştur. Kısa bir süre önce özellikle AİHM kararlarının zorlaması sonucu, siyasal nitelikli soruşturma ve yargılamaların tüm aşamalarında savunman/avukat bulundurulması ve savunman/avukat yardımından faydalanılmasını hukuki güvenceye bağlayan yepyeni bir yasal süreç başlamıştır. Yeni yürürlüğe giren Ceza Muhakemesi Kanunu, avukat olmadan alınan ifadelerin karara dayanak alınamayacağını kanuni güvenceye kavuşturmuştur. Bu yasal düzenleme sonrasında, en azından normsal boyutu ile artık tüm aşamalarda savunman/avukat yardımı alınabiliyor. Yeni yasal düzenleme ile avukat yardımı olmadan alınan ifade, karara dayanak olamadığı gibi bazı durumlarda isteğe bağlı olmadan avukat bulundurma zorunluluğu dahi var.
Uygulamada, yıllardır oluşmuş bir gelenek ve bu geleneğe göre şekillenmiş bu sistemin, bu sistemin aktörlerinin yeni sürece alışmakta, uymakta sorun yaşadığını, bu düzenlemeleri ve gereklerini içselleştirmekte hayli zorlandıklarını görmekteyiz. Aktörler, eski sistemin devamı için direnmişlerdir/direnmektedirler. Görünürde yeni sisteme, yeni kanuni düzenlemeye uygun ama fiilen eski sistemi devam ettiren, kendilerinin hâlen asli özne olduğu, hazırlık aşamasının dosyasının hazırlayıcısı, savcı ve hâkimin de soracağı soruların belirleyicisi, istenen cevapları içeren bir sorgu tutanağını, kendilerinin bu iktidarını, gücünü kabullenip, sarsmaya, deşifre etmeye yeltenmeyen bir savunman/avukat istenmektedir. Sırf kanuni düzenlemenin gereğini yerine getirmiş olmak için.
Bu olumsuz süreçlerin öznesi olmak istemeyen, görevlerini yapmak isteyen, hukukçu kimliklerinin insan olma kimliklerinden ayrı olmadığını düşünüp buna göre eyleyen avukatlar, yıllardır hukuksuzluk, kanunsuzluk içeren bu sürecin piyonu olmak istememişlerdir. İşleyen sürecin hukuksal bir öznesi olan ama hukukçu olmayan kolluk kuvvetlerinin, savcı ve hâkimlerin bilgisi veya sezgisi dahilinde birlikte inşa ettikleri hukuksuz, kanunsuz süreci kendi istedikleri doğrultuda hareket eden avukatlar ile tamamlamak, devam ettirmek istemektedirler. İddia ve karar makamı ile birlikte tamamlanan sürecin, yıllardır eksik olan savunma makamı ayağını, yasal zorunluluk gereği sistemlerini, geleneklerini bozmadan tamamlamaya çalışmaktadırlar. Fakat avukatların hepsi olmasa da hukukçu kimliklerini, insan haklarından, hukuk devletinden ve insanlıklarından ayrı tasarlamayan, özellikle siyasal nitelikli davalarda görev yapan avukatlar, yıllardır devam eden bu hukuksuz sistemin istenen sessiz üyesi olmaktan öte, bu sistemin hukuksuzluğunu deşifre etmeyi, hukukçu ve insan olduklarını her an hatırlayarak görevlerini layıkı ile yapmayı esas alarak sistemin dayattığı hukuksuzluklara karşı durmuşlardır/durmaktadırlar. Sivil olan vatandaşlarla doğrudan bağı olan savunmanlar, bu önemli değişikliklerin normsal ve fiili düzeyde yaşama geçmesinin hep aktif öznesi olmuşlardır. İşte Türkiye mahkemelerindeki siyasal nitelikli davalar ile bu yasal değişiklikler, uzun yıllardır savunma makamı olmadan oluşturulmuş sistemi sarsmaya başladı. Bu güne kadar her şey avukat olmadan yürütülmüştü. Sorgu avukatsız, savunma avukatsız alınmıştı. Yeni işleyişe alışmak zordu! Yıllara dayalı sistemlerini bozmadan, avukat varmış gibi devam ettirmek isteyenler, avukatların sadece hazırlanan ifade tutanaklarını imzalamalarını, emniyet görevlisi tarafından alınan sorgu sürecinin sadece izleyicisi olmasını istediler/istemektedirler. İşte buna direnen, hukuksuzluğu kabul etmeyen, insanların hukuki haklarının savunmanlığını üstlenen avukatlar bunu reddettiler. Hukuksuzluğa alet olmadılar, hukuksuz süreçlerin piyonu olmak istemediler, hukuk kılıfı giydirilmeye çalışılan hukuksuzlukları deşifre ettiler. Bu onurlu duruşlar, eski sistemin devamını zora sokunca bilinen yöntemler devreye girmekte gecikmedi.
Son dönemlerde artan, siyasal nitelikli davalarda görev yapan avukatlara yönelik gözaltı, soruşturma, tutuklama, dava ve ceza içeren kararlardaki artışı bu bağlamın dışında düşünmek mümkün değil. Yapılan iletişim tespitleri, doğrudan takipler, oluşturulan sahte delillerle savunma kıskaç altına alınmak istenmektedir. Amaçlanan, siyasal nitelikli davalardaki hukuksuz sürecin devamını sağlamaktır, hukuksuzluğa seyirci kalan avukatlar ile eski sistemi devam ettirme isteğidir. Yeni bir adli yıl başlarken, yargı kıskacına alınmaya çalışılan avukatlara yönelik bu hukuksuz saldırıların, hukuk devleti olma amacına ve demokratik bir ülke olma istemine doğrudan saldırı olduğunu düşünüyoruz."
Destek için İmza Formu İmza Listesi